25 Ağustos 2010 Çarşamba

Domatesin lezzetini kışa taşımak

Eşimin annesi yapıp bize de vermişti; ilk kez o zaman öğrenmiştim mümkün olabileceğini. Bir çeşit domates püresi idi. Yazın hem bol, hem de ucuz olan domateslerden hazırlanıyor, kışın yemeklerde salça yerine kullanılıyordu. Doğal olduğu ve evde hazırlandığı için hem daha sağlıklı, hem de daha lezzetli idi. Öğrenmeyi ve yapmayı ertelediğim şeylerden biri idi. Artık biliyorum ve keyifle paylaşıyorum:

Domates Püresi Yapmak İçin Gerekenler:

1. Bunu öğretecek ve hatta ilk uygulamayı birlikte yapacak sevgili bir dost.
2. Armut domates de denilen, uzun Çanakkale domatesi, (Eğer daha sulu ve lezzetli olması istenirse içine pembe domates de katılabilirmiş. Biz katmadık.)
3. Tuz
4. Hazırlanacak ürünü keyifle bekleyen bir evlat, kardeşler, arkadaşlar ve sevgili bir eş.

Hazırlanışı:
Gerekenlerin ilk faktörü oldukça önemli. O sizi özendiriyor, size yardım ediyor, püf noktaları açıklıyor ve yaparak öğretiyor. Domatesin hangi tezgahtan alınacağını bile gösteriyor.

Sevgili Dost'um ile birlikte Pelitköy'deki pazarda kilosu 75 kuruş'tan 10 kilo domates aldık. Yıkadık ve doğranmak üzere hazırladık.

Domatesleri kabukları ile birlikte küçük parçalar halide doğradık. Sonra, aslına çekirdeklerini çıkarsaydık daha iyi olabileceğini hatırlayıp gülüştük. Ama bunu seneye yapmaya karar verdik, çünkü tüm domatesler doğranmıştı.

Parçalanmış domatesleri rondo'da püre haline getirip tencerelere koyduk ve arada bir karıştırarak kaynattık.


Tenceredeki domates püresi seviyesi 2-3 parmak azalana kadar kaynatmaya devam ettik. Taşmaması için ara sıra karıştırdık. Bu arada balkonda birer kahve içtik. Kaynatma sonunda içine 4-5 tatlı kaşığı tuz ilave ettik.

İstediğimiz kıvama gelmiş olan domatesleri kavanozlara doldurduk.

 Daha önceden kavanoz kapaklarını bir kapta kaynatmış ve kapakların genleşmesini sağlamıştık. Bu kapaklar kaynar suda beklemekte idiler.

Doldruduğumuz her kavanozun kapağını sıkıca kapattık.

Kavanozları ters çevirerek soğumaya bıraktık. 


Sevgili dosttan öğrendiğim püf noktalar şunlardı:



1. Tuz, kaynatma işlemi bittikten sonra ilave edilir. Aksi halde kaynatma esnasında domateslerin köpüğü patlayarak sıçrar.

2. Kavanozlara her sene yeni kapak alınır. Peltiköy pazarında 10 kapak 2 TL olduğu için bunun fazla bir maliyeti yoktur, ama faydası vardır. İyi ve yeni kapak demek, kavanozun hiç hava almamasını garantiye almak demektir.

3. Kapaklar bir kapta kaynatılır ve sıcak olarak kavanoza kapatılır. Bu işlem, kapakların soğuduktan sonra iyice sıkışmasını sağlar.


Kavanozları ertesi gün kiler olarak kullandığımız merdiven altına koyacaktık. Sonra da kışa kadar saklayacak, muhtemelen büyük bir kısmını evlada verecek, kardeşler, arkadaşlar ile paylaşacak ve kendi sofralarımızda kullanacaktık. Geçirilmiş güzel yazdan kalan bu lezzet, yaşantılarımızda sevinçli bir ayrıntı olarak yerini alacaktı.


21 Ağustos 2010 Cumartesi

Pelitköy



Pelitköy sahilindeki güzel evimiz... Kaçış diyarımız... "Bizim Köy" ümüz. Alabildiğine mavi, alabildiğine yeşilimiz. Her şeyin gönlümüzce "provence" olduğu yer.



Her uyanışımızda güneş bize maviden öte bir mavi  deniz sunar. Taa ki, akşam biz onu yolcu edene kadar.


Mayısta açan pembe çardak güllerinin kolları adeta boynumuza dolanır ... Öte yandan tüm kuşlar bu mevsimde kalkmış gelmişlerdir. Bir orkestra Vivaldi'nin  Dört Mevsim'inden İlkbahar'ı çalar.




14 Ağustos 2010 Cumartesi

Bizi birbirimize kilitleyen kilidin anahtarı Volhov nehrinde ...


Novgorod Rusya Federayonu'nun en eski şehirlerinden biri. Ortasından Volhov nehri geçiyor. Bu konuda detaylı bilgi bu linkte.
Şehrin Kremlin ve Yaroslav yakalarını birletiren köprünün üzerinden yürürken, aağıdaki  manzaralarla karşılaştık:


Rehberin anlatımına göre, yeni evlenen çiftler buraya gelir, bir kilit takar, anahtarını da nehra atarlarmış. Bunun anlamı,  "biz birbirimize kilitleniyoruz, kilidin anahtarını da Volhov nehrine atıyoruz"  muş.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Moskova Ünlüler Mezarlığı ve Nazım

Ağustos 2010 da Rusya'ya  kızımla birlikte yaptığımız gezide gittiğimiz yerlerden biri idi Novodeviçi ünlüler mezarlığı.  Burası bir mezarlıktan çok, çeşitli nedenlerle  halka mal olmuş insanların, ölümünden sonra da anılarda yaşatıldığı bir yer idi. İçinde sanatsal olarak çok ciddi değeri olduğuna inandığım heykeller ile süslü idi.


Nazım Hikmet, bu anma yerinin en güzel köşelerinden birinde bir çınar ağacının altında idi. O güzelim şiirini mırıldanarak seyrettik onu:


Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
                       hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
                                   ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
                                                                             yaşamak, yani ağır bastığından.