"Veda etmesini bilmek lazım" demişti Gilman o gün buluştuğumuzda. Kesinlikle aynı fikirde idim. Artık bizim hayatımızda olmaması gereken kişi ve şeylerin gidişine fazla üzülmemek, onları hala tutmaya çalışmamak ile ilgili idi konuştuğumuz. Derken evimizdeki güzel kedimiz aniden hastalandı. Böbrek yetmezliği başlamıştı ve bu Persian Beyaz kediler için çok tehlikeli idi. Gitmeye karar vermişçesine kuytuya gidip saatlerce yatıyordu. Oysa asla insansız bir ortamda olmak istemezdi.
Tüm tedaviye rağmen hızla ilerledi hastalığı. Kanındaki kreatinin ve üre yüksekliği böbreğin hiç çalışmadığını gösteriyordu. Son geceyi her birimiz çok zor geçirdik. Acı çekti, nefes alması giderek çok güçleşti, sabaha karşı el ve ayakları felç oldu. Sabah saat yedide uyutmak zorunda kaldık.
Dokuz yıl altı aylık bir şeydi tüm ömrü. İki kez anne olmuş, evlatlarına çok ama çok iyi bakmış; veterineri böyle söyledi. Bize geldiğinde dört yaşında idi. Olgundu, dingindi, sevgi doluydu. Çok özeldi. Çok hasta olduğu ve ölmeye başladığı o gece bile çok ama çok sabırlı idi. İçin için yaşadı acısını.
Bir kediyi bu kadar sevebilmek insanı çoğalıyor muydu? Ve ona veda etmek zorunda kalmak neden bu kadar zordu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder